Der Spiegel dergisi de ABD Başkanı Donald Trump'ın ilk yurtdışı temaslarını taşımış yorum sayfasına. Nicole Abe imzalı yorum "Mesih gelmeyecek" başlığını taşıyor. Yorumdan bazı bölümler şöyle: 

"Birkaç ay boyunca Trump, İsrailli sağcılar için adeta bir mesih gibiydi. Seçim kampanyası sırasında önce Tel Aviv'deki ABD Büyükelçiliğini Kudüs'e taşımaya söz verdi, arkasından iki devletli çözümü bir kenara bırakıp kendisi de bir Yahudi olan damadını işin içine soktu. Ancak ziyaret programı, kutsal topraklara gelişi öncesi bu rüyadan uyanıldığının göstergesi: Trump, adamları tarafından belirtildiği üzere -Batı Şeria'da yer aldığı için- Ağlama Duvarı'nda kendisiyle birlikte İsrail Başbakanın bulunmasını istemiyor. (Holokost Kurbanları için yapılmış) Yad Vashem'de sadece 15 dakika kalacak. Büyükelçiliğin taşınması da belirsiz bir tarihe ertelendi. Hatta Trump'ın güvenlik danışmanı, ABD Başkanı'nın Filistinlilerin kendi kaderini tayin etmelerini destekleyeceğini söyledi. [...] Trump'ın görevdeki ilk yurtdışı gezisi iki günlük Riyad temaslarıyla başladı. Burada selefi Obama'nın 2009'da Kahire'de yaptığı gibi İslam'a dair bir konuşma yapacak. Ayrıca Körfez İşbirliği Konseyi üyeleriyle biraraya gelecek ki bu konsey İsrail'le ticari ililşkilerin ön şartı olarak yeni Yahudi yerleşim birimleri inşasına son verilmesini öngeren bir inisiyatif hazırlığında. El Sisi gibi Sünni devlet adamlarıyla da Trump iyi anlaşıyor. Ekonomik çıkarların Trump için İsrail'le iyi ilişkilerden daha ağır bastığı ortada. Trump'ın ego turunun yeni barış görüşmelerine hatta 'nihai bir çözüme' yol açması imkansız. Zira tıpkı selefinin her seferinde karşı karşıya kaldığı gibi onun da önünde içeriğe dayalı sorunlar hâlâ baki."

Frankfurter Allgemeine Sonntagszeitung'da Friederike Böge imzalı yorum "İran Etabı" başlığını taşıyor. Yorumdan bazı bölümler şöyle:

"Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin mağlubu ülkenin en üst düzey lideri Ayetullah Ali Hamaney oldu. Adayı İbrahim Reisi, seçmeni ikna edemezken rakibi, iktidardaki Hasan Ruhani, iktidarın en tepesindeki isme bağlı yargı ve devrim muhafızları gibi kurumlara yönelik alışılmadık düzeyde sert eleştirilerle dolu bir kampanya güttü. [...] Seçim sonuçları en yüksek liderin bile her şeye muktedir olmadığını ispatladı. İran -Hamaney tartışmasız ülkedeki en etkili isim olsa da- teokrasi ve cumhuriyetin birbirine karıştığı, farklı iktidar merkezlerinin birbiriyle rekabet ettiği bir devlet aygıtına sahip. Bu da Avrupa'nın İran'la işini hiç de kolay kılmıyor. Ancak Brüksel ve Berlin şimdilik rahat bir nefes alabilir. Seçimleri muhafazakâr Reisi kazanmış olsaydı, şu ana kadarki uysal seslerin yerini Amerikan karşıtı tiratlar alacaktı. [...] Avrupa'nın yapacağı en iyi iş, yönünü İran'da yaklaşmakta olan iktidar değişikliğine çevirerek, ülkede pragmatik güçlerin nüfuzunu artırmasına destek olmak olur. Zira İran'da gerçek değişimler ancak Ali Hamaney en üst lider olmadığı takdirde mümkün olacak." 

Süddeutsche Zeitung ise Brezilya'da yoğun protesto gösterilerine neden olan Devlet Başkanı Michel Temer hakkındaki yolsuzluk iddialarını yorumlamış:

"Brezilya'da yine 'görevi kötüye kullanma' kelimesi gündemde. Hem de seçimle işbaşına gelmiş Dilma Rousseff'in tam da bu nedenle görevinden olmasının üzerinden tam bir yıl sonra. Bu kez muhatabı, o dönem iktidar koltuğuna oturan ya da Roussef'in tabiri ile darbeyi hazırlayanın kendisi yani Michel Temer. Halkı tarafından pek sevilmeyen Devlet Başkanı Temer, rüşvet ve gizli ses kayıtlarıyla siyasi bir polisiyenin tam ortasında. Kayda alınan telefon görüşmeleri kendisinin bir yolsuzluk ağını para karşılığı susturmaya çalıştığını ortaya koyuyor. Konu Brezilya yüksek mahkemesinin gündeminde, Temer'in işi zor görünüyor. [...] Temer'in iktidara gelmemiş olması Brezilya için çok daha hayırlı olacaktı."

Kaynak:Deutsche Welle Türkçe