Frankfurter Rundschau gazetesinde Frank Nordhausen imzasıyla yayımlanan yorum, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun Adalet Yürüyüşü ile ilgili. „Hiç olmamasındansa geç olsun" başlığı ile yayımlanan yorumda şu satırlar göze çarpıyor:

„Muhalefet lideri haklı ancak harekete geçme konusunda çok gecikti. Kılıçdaroğlu Halkların Demokrasi Partisi'nden (HDP) bir dizi milletvekili ve yüzlerce partili dayanaksız bir biçimde terör suçlamasıyla cezaevine girdiğinde kıpırdamamıştı. CHP milletvekillerinin TBMM'de yapılan oylamaya katılmalarını sağlayarak, vekillerin dokunulmazlığının kaldırılmasını da mümkün kılmıştı. Binlerce masum insan bu temizlik ve gözaltı dalgasının kurbanı olduğunda protesto edilmesi çağrısında bulunmadı. Ta ki kendi partisi hedef alınana dek. İşte o zaman Kılıçdaroğlu gerçek ve görünen muhalefetin sinyalini verdi. Türkiye'de bunun için çok uzun süre beklendi. Geç harekete geçti ama hiç harekete geçmemesinden iyidir. Hatta tarihi bir dönüm noktası bile olabilir. Kılıçdaroğlu yürüyüşü yeterince destek bulmazsa büyük bir riske girmiş olur. Şu ana dek her şeyi doğru yaptı. Bilinçli olarak parti sembollerinden vazgeçti ve barışçıl yürüyüşü yeni bir darbe girişimi olarak karalayan hükümete yakın medyanın provokasyonlarına tepki vermedi. Erdoğancılar laik solcuların otokrasiye karşı çıkabilecek tek güç olduğunu biliyorlar. Laik solun harekete geçerek koalisyon oluşturması, Türkiye'de sarsılan demokrasi için bir umut ışığı ve her türlü desteği hak ediyor."

Frankfurter Allgemeine Zeitung, genel seçimlerin ikinci turunun yapıldığı Fransa'ya ayırıyor yorum sütunlarını. „Cumhurbaşkanı Macron'un reformlar konusunda acelesi var" başlıklı yorum şöyle:

„Fransa'da seçim maratonundan sonra işin bol olduğu bir yaz yaşanacak. Emmanuel Macron reformlar konusunda somut bir takvime sahip. Eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin seçimlerden sonra Akdeniz'de güneşlenirken ya da Cumhurbaşkanı François Hollande'ın şortla Cote d'Azur'da insanların elini sıktığı görüntüler Macron'la yaşanmayacak. Macron tatil döneminde aralıksız çalışacak. Sonbaharda Almanya'da seçimler yapıldığında ise Almanların Fransa'nın reformları gerçekleştirme konusundaki şüpheleri dağılacak."

Der Spiegel dergisi Suudi Arabistan ve bazı Arap ülkelerinin Katar'la diplomatik ilişkilerini kesme kararının sonuçlarını ele alıyor. „Çıkmaz sokak" başlıklı yorumda Suudi Arabistan'ın Ramazan ayında Katar'a yönelik boykot çağrısı eleştiriliyor ve Katar'da birçok süpermarketin raflarının boşaldığı belirtiliyor. Gazete bu krizin kazanan tarafı olmayacağı yorumunu yaparak şu satırlara yer veriyor:

„Ramazan ayının sonunda Katar'da otokrat Tamim etrafına şekerler saçmak yerine Tahran'dan gelecek yiyecek yardımlarına muhtaç. İran'da Cumhurbaşkanı Ruhani'nin mücadele etmesi gereken yeterince krizi var. 80 milyon İranlıya en azından ekonomik perspektif sunmak zorunda. Riyad'la bölgede bir iktidar mücadelesine girmek Ruhani'nin ihtiyacı olan son şey. Kral Salman harekete geçilmezse Riyad'ın Vietnam'ı haline gelecek Yemen'deki kendi savaşı için imajını koruyacak bir çözüm bulmak zorunda değil, aynı zamanda kendisinin harekete geçirdiği Katar krizini de nasıl çözeceğine tanık olacak. Katar Maliye Bakanı itidal çağrısında bulundu. Belki de bu gereksiz krizin en iyi tarafı şu olabilir: Bu sorunun bütün tarafları bu istikrardan uzak bölgedeki sorunlarda hiç kimsenin kazançlı çıkmayacağını idrak etmeleri." 

Süddeutsche Zeitung ise Köln’de bir grup Müslümanın İslamcı terörizme karşı, „Bizimle değil“ sloganıyla yaptığı yürüyüşü yorumluyor. Gazete yürüyüşe Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’nin (DİTİB) destek vermemesini eleştiriyor:

„DİTİB’in bu gösteriye katılmama yönündeki tepkisi aciz ve kötü bir etki bıraktı. Almanya’nın en çok camiyi çatısı altında toplayan birliği böylesine entiknilklerde en fazla göstericiyi biraraya getirmesi ve böylece içerik açısından kıstasları belirlemesine alışmıştı. Şimdi ise izole olma tehlikesiyle karşı karşıyaya. Zira giderek daha fazla biçimde kendi düşüncesine sahip olmaktansa, direktifleri Ankara’dan beklemek zorunda kalan Erdoğan’ın hayranlar kulübü olarak  algılanıyor. DİTİB içinde de bu kendi kendini izole etmekten duyulan rahatsızlık artıyor. Hatta bu izolasyon o kadar artıyor ki bir zamanlar Almanya’daki İslam’ın en önemli aktörün anlamını yitirmiş bir seyirci haline getirecek.“

Kaynak: Deutsche Welle Türkçe