Dün, Bugün ve Yarın...  ABD’de özgür düşünceye yapılan saldırıların oluşturduğu sıkıntılı atmosferden iyice rahatsız olan 152 bilim insanı, akademisyen, yazar ve aydın ortak bir metin imzalayarak 7 Temmuz tarihinde Harper’s Magazine’de “Adalet ve Açık Tartışma Hakkında Bir Mektup” yayınladı.

BUGÜN : ÖZGÜRLÜKLER ÜLKESİ. ABD.

ABD’de Trump’ın başta sosyal medya ve bu mecrayı kullanarak fikirlerini paylaşan insanlara karşı başlattığı sözel saldırı, kapsamını genişleterek, tüm bir medyaya ve aydın kesime yönelik bir hal aldı. Trump, bu sözel saldırısını daha da sertleştirerek, kendi isteğine uygun yasaların hazırlanmasına çalışıyor. Internetin özgürlüğünü güvence altına alan yasa maddelerini yeniden düzenlemekten, üniversitelerdeki eğitimi kontrol alma çabasına değin her yolu deniyor Trump. İstediği ise çok net, kendisi gibi düşünmeyenlerin susturulması.

Ancak Trump’ın sevmediği konuşmaları susturma talebi başlı başına yeterli değil. Hele ki önünde büyük Amerikan rüyasını ve özgürlüğünü savunacağı Kasım seçimleri var iken. Bu nedenle öncelikle bu konuşmaları yapanları vatan haini ya da düzeni bozanlar olarak etiketlemesi gerekiyor.

Bu saldırı karşısında bunalan aydınlar ise bir açık mektup yayınlayarak tepkilerini dile getirdiler. Harper’s Magazine’de yayınlanan açık mektubun kapanışı şöyle: “Bu boğucu atmosfer, zamanımızın en hayati hedeflerine zarar verecektir. Baskıcı bir hükümet veya hoşgörüsüz bir toplum tarafından tartışmanın kısıtlanması, her zaman gücü olmayanlara zarar verir ve demokratik katılım kabiliyetlerini engeller. Kötü fikirleri aşmanın yolu, onları susturmak veya yok olmalarını istemek değil, tartışarak ikna etmektir. Bir diğeri olmadan var olamayacak adalet ve özgürlük arasındaki yanlış seçimi reddediyoruz. Yazarlar olarak deney yapabileceğimiz, risk alabileceğimiz ve hatta hatalara yapabileceğimiz bir kültüre ihtiyacımız var. Yıkıcı profesyonel sonuçları olmayacağından emin olarak, iyi niyetli tartışma ortamımızı korumamız gerekir. İşimizin bağlı olduğu bu ana değerleri savunmazsak, halkın veya devletin bunu bizim için savunmasını beklememeliyiz.”

Mektubun kapsayıcılığı ve dili bugün tartışılmakla birlikte, ABD’de özgür düşüncenin baskı altına alınışını eleştirmesi açısından dikkate değer bir nitelikte.

DÜN : 2419 YIL ÖNCE. ATİNA.

Sokrates’in bir arkadaşı (Khairephon) bir kahinin kendisine Sokrates’ten daha bilge birisi olmadığını söylediğini aktarır. Bunu duyan Sokrates kahinin kehanetini çürütmek için yollara düşer ve tanıdığı en bilge devlet adamları, ozanlar ve sanatçılarla konuşur. Gerçekten de hiçbirinin kendisinden daha bilge olmadığını farkeder. Konuştuğu insanlar çok şey biliyordur ancak kendisinden bir farkla. Bu insanlar çok bildiklerini değil, her şeyi bildiklerini iddia etmektedir. Sokrates onlar ile farkının “hiçbir şey bilmediğini bilmesi" olduğunu anlar.

Tabi bu seyahati sırasında Sokrates ile konuşanlar durumlarını da farketmiş ve Sokrates’e düşman olmuşlardır. Küçük düştükleri için bu duyguyu hazmedemez ve onun hakkında bir dava açılmasını sağlarlar. Suç büyüktür, Sokrates’in “hem yerin altındakileri hem de göktekileri araştıran bir işgüzar olması; ayrıca başkalarına da aynı şeyleri öğreterek, kötüyü iyiymiş gibi göstermesi.” Bu nedenle de suçludur Sokrates.

Ancak Sokrates ünlü savunması Apologia’da bu suçlamaları karşılar ve çürütür aslında. Hatta savunma sonrasında birçok insan suçsuz bulunacağını düşünmeye başlar. Sokrates’in idam cezası almasının nedeni ise daha farklı bir nedene dayanır. Savunmasını yaparken ve hangi cezanın seçileceğine karar verirken mahkeme heyeti ile dalga geçmesi ve gerek suçlamayı yapan Meletos’u gerekse de mahkeme heyetini küçük düşürmesi. İşte heyet bunu cezasız bırakmaz ve idama karar verir.

Sokrates’in savunması şu sözleri ile biter; “Sizden dileyeceğim bir şey daha kaldı Atinalılar: Çocuklarım büyüdükleri zaman, erdemden çok zenginliğe ya da benzeri herhangi bir şeye düşkünlük gösterecek olurlarsa, ben sizinle nasıl uğraşmışsam, siz de onlarla öyle uğraşın, onları cezalandırın; kendilerine, kendilerinde olmayan bir değeri verir, önem vermeleri gereken şeye önem vermez, bir hiç oldukları halde kendilerini bir şey sanırlarsa, ben sizi nasıl azarlamışsam, siz de onları öyle azarlayın. Bunu yaparsanız, bana da, oğullarıma da doğru davranmış olursunuz. Artık ayrılık zamanı geldi, yolumuza gidelim; ben ölmeye, siz yaşamaya. Hangisi daha iyi? Bunu Tanrıdan başka kimse bilemez.”

YARIN : YAKIN GELECEK. DÜNYA.

Trump’ın gerek ekonomik gerekse de siyasi hatalarına son dönemde beceriksiz pandemi yönetimi de eklendi. Açıkçası Trump’ın ABD’yi şirket gibi yönetme politikası tamamen iflas etmiş gibi görünüyor. Bu durum, Trump’ın sırtını dayadığı, ABD ekonomisinin büyük aktörlerinin desteğini de hızla kaybetmesine neden oluyor.

Böylelikle, MAGA (Make America Great Again) mottosu ile insanları büyüleyen Trump’ın ekonomik beceriksizliği ve öngörüsüzlüğü ona en önemli desteğini kaybettirdi. Bu durum karşısında ise Trump – sorulara yanıt verememesinden anlaşıldığı üzere – hiç okumadığı İncil’e sarıldı. Kutsal kitap ile poz veren Trump, ABD halkının inancı üzerinden oy devşirme işine girişti. Zaten artık söyleyeceği pek bir şey de kalmadı. Bunu yaparken de tüm özgür düşünceyi dine, ahlaka ve toplumsal değerlere saldırı olarak kodlamaya başladı. Artık Trump için özgür düşünce kendisine karşı bir saldırı değil, ABD halkının kutsalına, dine karşı bir saldırı.

The Washington Post’un 14 Nisan tarihli analizine göre Trump görevde olduğu 1.170 günde 18.000 yalan ve yanlış beyanatta bulunarak bir dünya rekoru kırmış gibi görünüyor. Yani günde 15 yalan. Herhalde hiçbir sıradan insan bu seviyeye ulaşamaz. Peki ne mi oluyor? Elbette ki Trump’a destek geriliyor. Ancak hiç de beklediğiniz seviyede değil. Evet, ABD başkanlık yarışında olan birisi için belki kötü denebilir ama Trump’a destek hala yüzde 38 civarında. Yani on seçmenden dördü hala bu yalanlara inanıyor. Bu bir başarı elbette.

Bizi ilgilendiren kısmı, Trump’ın yalandaki ve özgür düşünceye saldırıdaki başarısının bulaşıcı olması. Bugün dünyanın birçok ülkesinde aynı yalanlar ve saldırılar hız kesmeksizin devam ediyor. Sanırım bu duruma maruz kalan halkların ise tek silahı, sahte demokrasilerin kutsallaştırdığı sandıklar. Bu yalanları siyasetten temizlemenin yolu ise sosyal alanda yalanı bitirmekten geçiyor. Bunu başarmak için ise, sorgulayan, gerçeği arayan, karşıtını sabırla dinleyen insanlar olmamız gerekiyor. Yalanı ve özgür düşünceye saldırıyı bitirmek dileği ile.